Almanya'nın Solingen kentinde 1993 yılında gerçekleşen ve 4 Türk vatandaşının yaşamını yitirmesine neden olan kundaklama olayı, yıllar sonra yeniden gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde kundakçının evinde yapılan aramalar sonucunda Nazi sembollerinin ve ırkçı görsellerin ele geçirilmesi, kamuoyunda büyük bir infiale yol açtı. Olayın üzerinden geçen yıllara rağmen, nefret suçlarının kök salmış olması ve bunların hala yaşanıyor olması, toplumun bir kesiminde derin bir üzüntü ve infiale neden oldu.
Solingen yangını, 29 Mayıs 1993 tarihinde, ırkçı bir grup tarafından düzenlenen kundaklama saldırısıyla gerçekleşti. Türk ailelerin yaşadığı bir apartmanın ön cephesine petrol dökülerek ateşe verildi. Yangın sonucunda 4 Türk vatandaşı: 6 yaşındaki Eylem, 9 yaşındaki Güler, 18 yaşındaki Erol ve 36 yaşındaki Selma hayatını kaybetti. Olay, Almanya'da büyük bir tepki uyandırmış ve ırkçılığa karşı geniş çaplı protestoların patlak vermesine neden olmuştu. Onlarca kişi, köktenci bir zihniyeti protesto etmek ve mazlumların anısını yaşatmak adına sokaklara döküldü. Ancak günümüzde benzer nefret suçlarının yüksek sesle kınanmadığı, birçoğunun hala cezasız kaldığı bir ortamda, olayın yeniden hatırlanması zorunlu hale geldi.
Solingen kundakçısının evinden elde edilen Nazi görselleri, sadece bir geçmişin yansıması değil, aynı zamanda günümüzde hala geçerli olan bir sorunun da resmini çiziyor. Nazi simgeleri, ırkçı düşünceler ve nefret söylemleri, dünya genelinde birçok toplumda tekrar gün yüzüne çıkmaya başladı. Uzmanlar, bu durumun, sosyal medya platformları ve aşırı sağ görüşlerin yaygınlaşması ile desteklendiğini vurguluyor. Almanya'da solingen olayının unutulmaması ve benzer olayların bir daha yaşanmaması için toplumsal bir farkındalık yaratmanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Ele geçirilen Nazi görselleri, sadece bir evin duvarlarının görüntüsü değil, aynı zamanda bir zihniyetin, bir dönemin ve bir korkunun yansımasıdır. Özellikle genç nesil, geçmişle yüzleşmeli ve nefretin köklerine inmelidir. Bugün, Solingen'deki bu trajedinin hatırlanması, sadece bir anma veya kayıpların yasını tutmak değil, aynı zamanda ırkçılığa karşı toplumsal bir ayaklanmanın sembolü olması gerekmektedir. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için Türkiye-Almanya ilişkilerinin güçlendirilmesi ve iki ülkenin etnik gruplara yönelik nefret suçlarının üstesinden gelerek daha sağlıklı bir diyalog oluşturmaları önemlidir.
Bu mesele, sadece Türk toplumunu değil, tüm insanlığı ilgilendiren kırsal bir gerçeklik. Şimdi, gözümüzü tarihimize ve geleceğimize çevirmeliyiz. Çocuklarımıza, nefretin ve ayrımcılığın hiçbir zaman kazananı olmadığını öğretmeliyiz. Solingen gibi trajedilerin bir daha yaşanmaması için bir araya gelinmeli, kolektif bir bilinç oluşturmalıyız. Çünkü unutmak, unutturmak değil; hatırlamak, bilinçlenmek ve mücadele etmek zorundayız.
Solingen kundakçıları ve onların zihniyetlerini kınamak, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemizin öncelikli adımı olmalıdır. Hayatını kaybeden dört masum insanın anısını yaşatmak ve onlardan geriye kalan hikayeleri, bizlere hatırlatmak adına bu tür olayları sürekli gündemde tutmalıyız. Toplumların birlikte yaşama kültürünü zedeleyen her türlü nefret suçuna karşı durmak, hepimizin ortak sorumluluğudur.