Hayatın içerisinde herkes kendi yolculuğunda onay arayışı içindedir. Ailemizden, arkadaşlarımızdan, iş çevremizden veya sosyal medya platformlarından; peşinden koştuğumuz bu onay ihtiyacı, bireylerin kendilerini değerli ve kabul görmüş hissetmelerini sağlamakta. Peki, bu onay arama ihtiyacı aslında nereden kaynaklanıyor? İçinde bulunduğumuz toplumun baskıları ve bireysel beklentiler, bu süreçte nasıl bir rol oynamakta? İçimizi kemiren soruların yanıtları, alıştığımızdan çok daha derin bir kavramı ortaya koyuyor: Toplumsal onay.
İnsan psikolojisinin temel taşlarından biri, başkaları tarafından kabul edilme ihtiyacıdır. Erich Fromm’un “Sevme Sanatı” kitabında da belirttiği üzere, insanlar doğaları gereği sosyal varlıklardır. Bu durumda, sosyal ilişkiler kurmak ve bu ilişkilerden onay almak, bireylerin ruh sağlığı için kritik bir öneme sahiptir. Onay, kişinin kendisine olan güvenini artırır, aidiyet hissini pekiştirir ve genel mutluluk seviyesini yükseltir. Ancak, bu durumun aşırıya kaçması ya da bağımlılık haline dönüşmesi, bireyleri tehlikeli sularda yüzdürmeye başlar. Sosyal medyanın da etkisiyle, 'beğeni' sayılarının önem kazanması ve karşılaştırmaların yapılması, bireylerin ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Bugün, sosyal medyanın etkisiyle onay arayışının yeni boyutlar kazandığını görebiliyoruz. Bir gönderi, bir fotoğraf ya da bir durum paylaşımı sonrası alınan 'beğeni' sayısı, kişinin kendi değeri hakkında anında bir geri dönüş sağlıyor. Ancak sosyal medyanın sunduğu bu sanal dünyada, gerçeklikle olan bağlarımızı zayıflatma riski meydana geliyor. Onay arama süreci, bireylerin kendilerini özel ve değerli hissetmelerini sağlarken, aynı zamanda endişe ve kaygı ile dolu bir kısır döngünün içine hapsolmalarına da neden olabiliyor. Kendini yetersiz hissetme, başkalarının hayatıyla sürekli kıyaslama yapma ve sosyal durumlarda ortaya çıkan kaygılar, bireylerin ruh sağlığını tehdit eden faktörlerden yalnızca birkaçıdır.
Bu durumu daha iyi kavrayabilmek için, bireylerin kendileriyle olan ilişkilerini ve toplumsal normlarla olan bağlantılarını incelemek gerekiyor. Toplumun kurallarına ve beklentilerine duyulan bağlılık, bireylerin onay arama sürecinde etkili bir rol oynamakta. Örneğin, başarılı bir kariyer, ideal fiziksel görüntü veya popüler bir çevre edinme gibi hedefler, bireylerin toplum tarafından nasıl değerlendirildiğini belirleyen faktörler arasında yer almakta. Bu hedeflere ulaşamayan kişiler, toplumun gözünde değersiz hissederek yoğun bir onay arayışına girebiliyorlar.
Sonuç olarak, onay arama ihtiyacı, insan doğasının ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak bu sürecin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi, bireylerin ruhsal dengelerini korumaları açısından büyük önem taşımaktadır. Kendimizi yeterli hissedebilmek, toplumsal onaydan bağımsız olarak bireysel özgüvenimizi geliştirmekle mümkün olabilir. Kendi değerimizi belirleyebilmek adına, başkalarının düşüncelerine duyulan bağımlılığımızı sorgulamak ve içsel sesimizi duyabilmek için adımlar atmalıyız.
Toplumun seslerine kulak vermek elbette önemli, fakat asıl dikkat edilmesi gereken; bu seslerin bizi nasıl etkilediği ve hayatımızı nasıl şekillendirdiğidir. Kendi iç sesimizi duymak, gerçek anlamda tatmin ve mutluluğun anahtarı olabilir. Onay arama sürecinde, birey olarak özgür ve bağımsız bir kimlik geliştirmek, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde sağlıklı bir denge kurmak adına elzemdir.