Ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ve şiddet olayları ne yazık ki gün geçtikçe artmakta. Son olarak, Sinem isimli bir kadının eski eşi tarafından 7 yerinden bıçaklanması olayı, toplumsal duyarlılığı bir kez daha gündeme taşıdı. Olaya dair yürek burkan detaylar yanı sıra, mahkeme süreci ve faile uygulanan iyi hal indirimi, cinayet vakalarının nasıl normalleştiğini gözler önüne seriyor.
Sinem, boşandığı eşi tarafından büyük bir şiddete maruz kalmıştı. Olay, Sinem'in eski eşiyle olan bir tartışması sırasında meydana geldi. Sinem, evinin önünde eski eşi tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Acı bir şekilde, vücudunun 7 farklı yerinden yaralandı. Olayın ardından hemen hastaneye kaldırılan Sinem, hayati tehlikeyi atlattı. Olayın ardından polis, failin peşine düştü ve kısa sürede yakaladı. Mahkeme başladıktan sonra, sanığın geçirdiği psikolojik süreçler ve ailevi sorunları gündeme geldi.
Mahkeme sürecinde, birçok tanık ifadesi alındı. Tanıklar, Sinem’in eski eşi tarafından sürekli olarak tehdit edildiğini, daha önce de fiziksel şiddet uygulandığını belirtti. Ancak mahkeme, tüm bu beyanlara rağmen sanığın iyi hal indirimi almasına karar verdi. Bu durum, hem Sinem'in yakınlarını hem de ülke genelindeki kadın hakları savunucularını çileden çıkardı.
İyi hal indirimi, bir suçun ardından sanığın mahkemede sergilediği tutum, davranış ve gelişmeler göz önüne alınarak uygulanan bir ceza indirimidir. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bu durum, mahkemeyi etkileyebilir ve sanığın cezasını önemli ölçüde azaltabilmektedir. Fakat, bu indirimlerin ne kadar makul olduğu ve hangi koşullarda uygulanması gerektiği sıklıkla tartışma konusu olmuştur. Bu bağlamda, Sinem’in davasındaki iyi hal indirimi, birçok kişi tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.
Özellikle kadın cinayetleri ve şiddet olaylarında, faillerin ceza indirimine tabi tutulması, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine zarar verdiği gibi, kadınların güvenliğini de tehdit ediyor. Sinem'in yaşadığı olay, bu durumu daha da gün yüzüne çıkardı. Olay sonrasında sosyal medya üzerinden feminist gruplar ve kadın hakları savunucuları, bu tür uygulamalara karşı seslerini yükseltmeye başladı. "Kadına yönelik şiddete hayır!" sloganlarıyla yapılan protestolar, insanları bir araya getirerek bu konuya dikkat çekti.
Öte yandan, bu olayın ardından hukuki süreç öncesinde birçok kadın, benzer durumlardan dolayı kendilerini savunmasız hissetti. Ayrıca, mahkeme kararlarının kadınları daha fazla tehlikeye attığı konuşulmaya başlandı. Bu durum, yalnızca Sinem için değil, tüm kadınlar için büyük bir endişe kaynağı haline geldi.
Bıçağın ucunda olan kadınların yalnız olmadığı, ancak adaletin nasıl işlediğine dair kaygıların arttığı bu dönemde, hukuk sisteminin nasıl bir dönüşüm geçireceği merak konusu. Sinem'in davası ve mahkeme kararı, belki de kadına yönelik şiddetle mücadelede tam anlamıyla bir dönüm noktası olacak. Sinem’in hayatta kalma mücadelesi, tüm kadınlar için bir sembol olup, bu tür olayların sonlanması için daha fazla güç ve birlik beklenmektedir.
Sinem’in yaşadığı travmanın, yaraların ne kadar derin olduğunu ve bu durumun karşısında toplumun tutumunu sorgulamaya devam etmeliyiz. Olayın kendisi kadar, mahkeme sürecinin verdiği mesaj, kadın haklarına duyulan ihtiyacın ne denli acil olduğunu göstermektedir. Bu yüzden, sadece Sinem'in değil, tüm kadınların hakları için sesimizi yükseltmeli ve umutsuzluğa kapılmadan mücadele etmeliyiz.